Sanki denize bakan bir boşlukta cisimleşmiş gibi, havada asılı kalmış, geceyle birlikte batmayı beklemiş gibi, rüzgarda salınan
otların hışırtısına kulak
kabartınca şarkısı
duyulabilirmiş gibi;
yaz bitti ama hikayesi
devam etti.
Biz yine buralardaydık, bir arada ve darmadağın.
Adanın ve dünyanın ucuna bucağına saçılmış üzüm taneleri gibi kendi
şarabımızı ezdik, içine
saklanası kareler, fotoğraflar
kattık, bol bol şiire ve
müziğe buladık,
demlenmeye bıraktık.
Üzümün tortusu şişenin
dibine çökerken rüzgar
biraz daha esti, deniz biraz daha dalgalandı ve her
şeyden habersiz özgür bir
eşek denizi izleyerek kuru bir ot demetini çiğnedi...
“Tarih akıyor...” dediler,
doğruydu.
Tarih muhakkak ki aktığı yerde durmayacak, uzak bir noktaya doğru süzülmeye devam edecek. Ama geçtiği yerlerin tadından da bir şeyler taşıyacak;
kurduğumuz bütün
cümlelerden, sustuğumuz bütün cümlelerden, henüz yazmadığımız metinlerden ve aslında bir çekmecede uyuyan bir metnin içinde, es kaza eskizlenmiş yüzler olma ihtimalimizden.
Kara kalem, gölgesiz, yalın...
Hikayenizin içinde kalın.
Eylül '23
Rizokarpaso
Kıbrıs
Fotoğraflar: Mehmet Kaçmaz
Türkiye öyle çetrefilli bir resim ki, onu bütünüyle görmek neredeyse imkansız. Yine de ona bakmaktan vazgeçemiyoruz, iki tane değil yüzlerce gözle bakmak, anlamak istiyoruz. Tanıl Bora, bu devasa ve büyüleyici resme bakarken o resmin edebiyattan tarihe, sosyolojiden siyasete anlattığı nedir daha iyi kavramak için bakışını ödünç aldığımız sayılı isimlerden. Onunla aynı noktadan olmasa da aynı yöne doğru baktığımızda gördüğümüz başka bir yer hakkında, Kıbrıs hakkında konuşmak istedik.
Tanıl Bora
Kıbrıs: Güçlü Bir Keşke
Bulut: Bundan 5-6 sene önce Türkiye’den saygı duyduğumuz gazeteci bir büyüğümüz Işık Kitabevi’nin düzenlediği kitap fuarında konuşma yapmak için adayı ziyaret etti ve bizlere uzun uzun siyasal İslam’ı anlattı.Konuşmasından sonra soru cevap faslına geçildiğinde söz alan bir dinleyici “anlattığınız siyasal durumun içinde Kıbrıs’ı nereye yerleştiriyorsunuz” diye bir soru yöneltince de “yani... ne bileyim. Çok da ilgilendiğim bir şey değil aslında Kıbrıs” diye cevap verdi ve seyirci donakaldı. Sonrasında gazeteci büyüğümüz sözüne “tabii sizlerin istediği gibi bir barış olsun isterim” diye devam edince büyük bir alkış koptu. Ardından “ama dediğim gibi pek de anladığım konular değil, sıkıcı bir mesele biraz” deyince dinleyiciler yine donakaldı. Konuşmayı “her yerde barış olsun, Kıbrıs’ta da” diye bitirip alkışını aldı ve izleyenler sessizce dağılırken o da uzatmadan etkinlik alanından ayrıldı. O gece orada olsaydınız kimin yerinde olmak istemezdiniz; gazetecinin mi, seyircilerin mi?
Tanıl Bora: Herhalde ikisinin de yerinde olmak istemezdim. Seyircilerde, hayal kırıklığı ve önemsenmemenin burukluğu, hatta belki aşağılaması... Gazeteci için, ofsayta düşme hissi ve karşısındakilerin “farkında” olmamanın yaratacağı mahcubiyet...Fakat tabii gazetecinin yerinde olmak, daha beter. Çünkü çizdiğiniz tablodan anladığım, kendisi pek de rahatsızlık hissetmemiş, mahcup olmamış. Biz onun adına mahcup oluyoruz. En kötüsü de odur, değil mi...
Bulut: Kıbrıs söz konusu olduğunda temsil gücü zayıf bazı sol örgütler ve Kürt hareketi haricinde kendini sol, sosyal demokrat ve sosyalist diye anan neredeyse tüm grupların devlet çizgisinde hizalanmasını ve adadaki sol gruplarla dayanışmamasını nasıl okumak gerek?
Tanıl Bora: Az evvel sorduğunuz sorunun cevabıyla bunun cevabı komşudur. Her şeyden önce, milliyetçiliğin gücü... Milliyetçi olmadığını düşünenlerin bile çoğunun, bu zihniyet kalıbının dışına çıkamaması... Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki “kontrolünü”, hayli ksenofobik bir“anti-emperyalist” kavramının şemsiyesi altına sığınarak, sorgulamama eğilimi... İlaveten, Kıbrıs’ı bir “taşra” olarak görerek küçümseme... Dahası, milliyetçiliğini zihniyet kalıbını iyice içselleştirerek, “anavatana muhtaç”bir “asalak” taşra olarak görme eğiliminin yaygınlığı... Daha da genel olarak, Türkiye de sol da dahil okur-yazar kamuoyunun “dışarıya,” dünyaya ilgisizliği... Kesif meraksızlık...
Bulut: Kendi özgün kimliğini taşısa da aynı dil alanı içinde bulunan Kıbrıslıtürk edebiyatının Türkiye’de görünürlüğünün bir kaç isimle sınırlı olmasının nedenleri sizce neler?
Tanıl Bora: Bana öyle geliyor ki birkaç isim bile yok. Bu ilgisizlik-bilgisizlik, konuştuğumuz diğer bahislerle doğrudan alakalı.
LİSTE
YAŞAR ERSOY
Bir şehir :
Bilirim tarihiyle kültürüyle çok daha heyecan veren şehirler var. Ama benim özlem duyduğum, heyecanlandığım, sevindiğim, hüzünlendiğim şehir; çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği hiç unutamayacağım, şehir; bölünmüş yurdumun güney yarısında kalan şehrim, Limasol’dur.
Bir film :
Savaşın acımasızlığına, yıkıcılığına karşı hayatı güzelleştiren, umudu hep var eden Roberto Benigni’nin “Hayat Güzeldir”(1997) filmi.
Bir kitap :
Yaşama sıkı sıkıya bağlı, yaşama sevinci yüksek insanları bile, savaşa sürükleyen milliyetçiliğin ne acılara ve yıkımlara mal olduğunu çarpıcı bir şekilde anlatan Erich Maria Remarque’nin yazdığı “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey yok” romanı.
Bir şarkı :
Her derdin, her sevincin bir ömür boyu, ortak yaşanacak dostluğun ve arkadaşlığın şarkısı “Arkadaş” filminin şarkısı.