"Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir" sözünün Albert Einstein'a
ait olduğu iddiası herkesin kulağına gelmiştir. Çocukluk çağından çıkıp gerçek hayat ile
yüzleştiğimiz dönemlerde ağızdan ağıza yayılan bu cümle herkesi bir nebze de olsa ‘deli’
veya ‘aptal’ hissettirmiştir diye geçerdi aklımdan; ya da yalnız olmadığımı düşünmek için
genelleme yapmışımdır fark etmeden, kim bilir?
Şu an yaşadığımız ve adını ‘gerçek hayat’ olarak adlandırdığımız dönemde, aynı
davranışları veya aynı mantıksal yaklaşımı tekrar edip farklı sonuçlar almayı beklemek evet
biraz ilginç geliyor kulağa. Kimi zaman bu tekrara düşmeye uygun durumlar içerisinde
oluyoruz, kimi zaman aynı şeyleri tekrarlamanın doğuracağı sonucun yine aynı sonuç
olacağını ön görsek de, bu bizi o şeyi yapmaktan alıkoymuyor. Kimi buna ‘delilik’ ,
‘aptallık’ derken ben buna 90’lardan bir oyun diyorum.
Zamanda yolculuk…
Yıllardan 1998, karşı komşumuzun ve aynı zamanda çocukluk arkadaşımın 4. yaş gününü
kutlamak için evlerinde toplandık. Benim katılmam o kadar kolaydı ki, kapıyı açıp karşı
daireye yürüyordum, sanırım üç saniyelik bir yolculuktu. Kapıdan girdiğimde hemen solda
eski zamanların camlı sürgü kapısını açıp salona giriyorum. Benim gibi birçok çocuk
oynanacak oyunların heyecanıyla dolanıp duruyor salonun içinde. Masada çeşitli
aromalarda meyve suları, kurabiyeler, poğaça ve tatlılar duruyor; hotellerdeki açık büfeleri
andıran. Herkes karnını ilk turda doyurduktan sonra bağdaş kurup yere oturuyoruz. Daire
şeklinde oluşturduğumuz oyun halkamızın tam ortasında kocaman bir paket duruyor. Bu
paket insanı çıldırtacak büyüklükte! Ama hepimiz bu paketin aslında üst üste sarılmış,
içerisinde bir veya birkaç hediyeden oluşan bir sabır deneme oyunu olduğunu biliyoruz.
Oyunun ayrılmaz parçası olan 90’ların en sevilen şarkıları, kaset çalarda çalmak için hazır.
Nefesler tutuluyor ve doğum günü çocuğu paketi ortadan aldığı zaman oyun başlıyor!
Oyunun konsepti, görevi üstlenmek isteyen ve bizden yaşça büyük olması tercih edilen
bilinçli bir kişi ve bu kişinin, şarkıları belirli aralıklarla başlatıp belirli aralıklarla
durdurmasıyla ilerliyor. Bazen uzun uzun çalan şarkıda elden ele dolaşan bu paket bazen
de anlık çalıp duran bir şarkıyla bizi ters köşe yapıp oyunu ateşleyen anlar yaşatmayı
amaçlıyor.
3,2,1…
Tarkan’dan “Dudu dudu” şarkısıyla başlayan oyun ilk turdan paketi adeta savururcasına
elden ele yolladığımız bir kağıttan savaş haline geliyor ! Şarkının aniden durmasıyla, paketi
elinde tutan kişi ilk katmanı açma hakkı kazanıyor. Şimdi buraya dikkat çekelim; bu oyunu
oynayan her çocuk ilk turda paketten hediye çıkmayacağını bilmesine rağmen öyle büyük
bir heyecanla yırtar ki o paketi, bu “delilik” miydi yoksa “aptallık” mı?
İlk turda boş çıkan katmandan sonra şarkı yeniden başlatılıyor ve oyun tüm adrenaliniyle
devam ediyor. Paket elden ele savrulurken bazen yere düşüyor ve o an paketi düşürenle
paketi alacak olan arasındaki o bakışma, oyunu dışardan izleyenler için ne kadar komik
görünüyorsa, o iki çocuk için de aynı komiklikteydi. Çünkü paketi düşüren kendi sırasının
geçtiğinin bilincinde, yanındaki çocuksa sıranın onda olduğunu bilmenin heyecanını
yaşıyordu.
Oyun tüm hızıyla devam ederken şarkı duruyor. Paketi elinde tutan ben, heyecandan
altıma kaçırmamak için hemen paketi açmaya çalışıyorum. İkinci katman da boş çıkıyor ve
hiç vakit kaybetmeden oyunu Tarkan’dan başka bir şarkıyla devam ettiriyoruz. Malum
sürekli kaset değiştirmek zor olduğundan aynı kasetten ilerliyoruz. Bir boş bir dolu
ilerleyen paket, heyecanı ikiye katlıyor adeta. Şarkının çalma süresini uzatan “evimizin
DJi”, paketin savrulma hızını da artırmaya başladı. Kafamıza ve ağzımıza vuran paketle
biz çocuklar kahkahalara boğuluyoruz! Aynı konseptte ilerleyen oyunda paket git gide
küçülmeye başlarken, “en önemli” hediyeyi kim alacak heyecanı sardı tüm salonu. Artık
heyecan bizi geçmiş, ailelere kadar yayılmıştı. Paketin en cılız hali kalmıştı artık ellerde
dolaşan. Açılan boş katmanlar sonrası şarkı durdu ve elinde paketi tutan biliyordu, “en
önemli” hediye onundu artık. Kağıdı o kadar sakince açtı ki inanamadık, hediyesine zarar
gelsin istemiyordu besbelli. Hepimiz teker teker bu maraton sonundaki hediyesine
kavuşan arkadaşımız adına çok seviniyoruz. İşin en güzel yanı da buydu zaten; kimse kin,
kıskançlık duymadan sadece seviniyordu.
Şimdi gelelim tüm bunları neden anlattığım konusuna. “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp
farklı sonuçlar beklemektir" demiş ya Albert Einstein, çocuklar da dahil miymiş bu
“deliliğe” yoksa başka bir kelime miydi bizi aynı paketi defalarca açıp “bu kez hediye bana
çıkacak” beklentisine sokan?
Çocukluktan kalan ve belki de yaş aldıkça unuttuğumuz bir kelime; masumiyetti bizi
defalarca aynı şeyi tekrarlayıp farklı sonuç beklentisine sokan; durumları en temiz, en saf
halinde düşünerek hareket ettiren.
Bana o dönemlerin masumluğunu tekrardan hatırlatan Orhan Pamuk, ne güzel söylemiş
adı gibi güzel ‘Masumiyet Müzesi’ kitabında; “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”
90’lardan bir oyundu ve hayatımın en mutlu anıydı, şimdi anlıyorum.