Umay Yılmaz Kutay
İçimdeki Rastlaşmalar
EMAILINstagram

Aydınlanan Hikayeler -II-

(bir önceki Nisan ayı)

Sabahın 4’ünde uyandım. Çağrıyı duydum ve dahasını istedim. Bir çağrı olduğuna o uyku ve uyanıklık arasındayken kararımı vermiştim. Sonu hiçbir zaman gelmeyecek tek şeyin içimdeki sevgi sarmalı olacağını düşündüğüm ilk an buydu. Bugün tonlarca anlam bindirdiğimiz ve zaman zaman tabuların ardında kalan bedenlerimiz muhakkak eskiyecek, ölecek ve çürüyecekti. Fakat bu sarmal duygu düğümü oracıkta kalacak; yana/döne, büyüye/küçüle var olmaya devam edecekti.

Buna da tam o uyku uyanıklık arasında karar vermiştim.

Orası çok garip bir gerçeklik alanı. Her şey çok net, çok gerçek ve hiçbiri kesin değil. Orada an’lık doğrular ve an’lık kesinlikler asla yere düşmene izin vermez.

Biraz su içtikten sonra, yatağın bu köşesinde birkaç gece öncesinde yaşadığım patlamaya geri döndüm. Sarmalın ilk çözüldüğü yer buydu:

Okyanus Derini

Yıldızlı bir örtüde, ruhlarımız iç içe girdiğinde

Orda kozmik bir boşluğa düştüm

Bu boşluk özgürlüktü.

Günlerce orda gezindim, uçtum, gördüm, öğrendim

Ve yolumu yürürken daha da zenginleştim.

Sırtıma bir kozmik yaratım derinliği kazındı.

Sevgiyle dolabilmem ve özgürce uçmam için

Bu sevgi gerekiyordu.

İkiz alev buluştu ve hatırlattı:

Hayat aslında çok büyük ve sen bir derin okyanussun.

(12-13 Nisan)

Sarmal çözüldükten sonra göreceğim tüm rüyaların bir film gibi dışarıdan da izlenebildiğini zannedecektim. İlk defa yaşadığım şeyleri başkalarının gördüğünden ve bildiğinden emindim. Rüyada karşılaştığım, hiç tanımadığım kişilerin tüm olup bitenden haberi vardı. İçimdeki büyük sevgi sarmalını görenler benden yararlanmaya çalıştı, bazısı beni eleştirdi: Sevmekmiş– inandığın şeye bak. Bu karmaşık güruhla, sanki bir makinenin içinde gibiyiz. Kulaklarımda hiç durmayan bir makine uğultusu. Herkesin farklı bir kabulü var. Konuşulanları anlıyorum ama o uğultudan bir kez daha hatırlayabilmek mümkün olmayacak. Fikir ve kabuller dışa vurulduktan sonra, hep birlikte kaygan cam yüzeyli bir mağarada kayıyoruz. Öteki kayıp bedenler orada bir anlam arıyor.

“Hayır ben amacımı buldum neden kayayım, ben kayıp değilim ki!”

Bir gecede kaç rüya arası olabilirse, o gece tüm karanlık konular sıralanmıştı. Hepsini aydınlatmak, belki de hepsine bir şiir yazmak gerekliydi.

Şimdi bu şekilde düşününce yaşamın bu rüya kısmı çok büyük, benim kelimelerim çok küçük gibi hissediyorum.

Tüm gördüğü rüyaları arkadaşına anlatır gibi yazan bir insanmış gibi değil, bütünün farkında olan bir varlıkmış gibi yazmak aklıma yatıyor. Ne de olsa düşünen bir insan olmak her geçen gün anlamını yitiriyor. Düşünceleri derinleştirip, büyütüp, şekillendirip bir yaratıya dönüştürmek; sonradan çürüyeceğinden emin olduğum bedenim gibi zaman aşımına uğrar mıydı? Yıllardır ordan burdan duyduğum sözlerle yaratma yeteneğimin başkalarının beğenisine sunulması gerektiğine inandırılmıştım ve bunu yapabilmek için çabalamıştım.

Sabahın 4’ünde uyandım ve içimdeki sarmalı dinleyebilmeyi öğrenmem gerektiğine karar verdim. Bir duygudan diğerine göç ederim, duyguları sırtımda taşırım diye yazdığım “Göç” oracıkta bitti.

Buna da yine tam o uyku ve uyanıklık arasında karar verdim.

Meğer o sarmal, benmişim. Şimdi ise başka bir yola doğru göçe başladım.

Yaşarken kendiliğinden yazılan öykülere inanır mısın?

Rüyada kendiliğinden gelen senaryolar gibi.

Kimin yazdığı değil kimin yaşadığı daha önemli hale geliyor.

Rüya ve gerçek, ikisi de onları yaşayan kişi sayesinde bir oluyor.

Hangisi gerçek?

Ben mi? Yoksa ben mi?

Not: Yazıda kullanılan görsel yazarın kendi çizimidir.

Yeni sayımızdan haberdar olmak için kaydolun.
Thank you! Your submission has been received!
Oops! Something went wrong while submitting the form.

YAZILAR

03-Eylül '23

03-Eylül '23

03-Eylül '23