Çağrı Yalkın
Butik Punk
EMAILINstagram

bell hooks

maya angelou çok güzel yazıyor. görüntüsü de ortaokul yıllarımda hasbelkader ohio eyaletinde yaşarken tanıdığım, filmlerle de steryotipi pekiştirilen zor bir hayattan geçtiği belli ama zıpkın gibi duran zenci kadınlara benizyor. çok doğal yazıyor maya angelou, akıp gidiyor sayfalar.  çok da geçmişte kalmamış, rejim baskısını zencilerin sokak ortasında vurulmasını, yakılmasını, linç edilmesini yazıyor. beni utandırıyor kitaplarını okurken. malcolm x’in vurulduğu günü, haberi nasıl aldığını anlatıyor. köle ticareti diye bir iş kolunun görece yakın zamanda bitmiş olması, maya angelou yazınca amerikan filmlerindeki uykulu güney eyaletlerinde mutlu yaşayan halklar resmine denk gelmiyor. zenci toplumu içindeki erkek şiddeti, maya angelou yazınca acaba tanıdığım birçok tonton zenci amca – çok sonra buna genç ve yakışıklı olanlar da eklenecek – annesine, sevgilisine, kardeşine ve eşcinsel kuzenine şiddet uyguluyor mu diye düşündürtüyor. kısaca, maya angelou çok gerçek, bir yapboz olduğundan şüphelendiğim günümüz düzeninin parçalarını ve onların yakın geçmişteki utanç verici tezahürlerini ayrı ayrı anlatıyor. bütün kitaplarını 15 yaşıma gelmeden okuyorum. aradan birkaç yıl geçiyor.

maya angelou

her doktora öğrencisi gibi tekerleği yeniden keşfetmeye çalışırken, google’a ‘maya angelou but academic’ yazıyorum, tam ne aradığımı bilmeden. aslında yapbozun değişik parçalarını birleştirecek birini arıyorum, öyle biri var mı emin bile değilim, sene 2005, kesişimsellik henüz popüler olmamış, kısaca, cahilim. sayfalar arasında dolanırken, karşıma bell hooks çıkıyor elbette. yapbozun parçalarını birleştiren birisi. ırkçılık, cinsiyet ve cinsel kimlik şiddeti, sömürgecilik, ve ekonomik düzen bir anda ortak bir eksende buluşuyor bell hooks yazınca.  yapboz parçalarını bir arada görebiliyorum yazılarında. oturup ne yazdıysa okuyorum. bazılarını anlıyor, bazılarını anlamıyorum. in-ter-sec-tio-nal-ity diye dilimi alıştırmaya çalışıyorum. neymiş bu in-ter-sec-tio-nal-ity? ke-si-şim-sel-lik. baskı mekanizmalarının birbiri içine geçmiş olması. ve bunu en iyi bell hooks anlatıyor:

…kadın özgürlüğünün basit tanımında cinsiyetçilikle beraber bir insanın ne kadar ayrımcılığa uğrayacağını, kullanılacağını, ve baskı göreceğini belirleyen ırk ve sınıf göz ardı ediliyor (çevreden merkeze feminist hareket, 1984)

ırk, sınıf, cinsiyet, cinsel kimlik gibi sosyal sınıflandırmalar nasıl oluyor da sistematik baskı haline dönüyor sorusunun cevabı onda. anaokula başladığında beyazların okuluna gitmesi yasak olan, karma okula sonraki yıllarda başlayabilmiş, kendini kuir olarak tanımlayan biri olarak bell hooks basit gibi görünen aşırı önemli mekanizmaların nasıl işlediğini çok yalın ve temiz anlatıyor.  sadece bununla kalmıyor, aynı yalınlıkta şiir kitapları yazıyor.

peki bell hooks kim? nasıl bir kadın? toni morrison – audre lorde – maya angelou gibi birbiriyle muadil görülen – çünkü zenci ve orta yaşlı fotoğrafları ortada ve sonuçta bir şeyler yazıyorlar biliyoruz – gloria jean nasıl bell hooks oluyor? bell hooks ismi neden bu kadar doğru geliyor kulağa? tinker bell’i çağrıştıran ismiyle, yazdığı şeyler sanki örtüşmüyor. sanki o ismin dünyanın çirkinliklerinin çarkının nasıl çalıştığını ve bu çarkı nasıl durduracağımızın reçetesini değil de pembe kuyrukluyıldız yağmuru başlatacak ufak sihirli cümleler söylemesi gerekiyor gibi. belki de aslında öyledir.

küçük harfler lütfen

HER ŞEYİ BÜYÜK HARFLERLE YAZMAYA ALIŞMIŞ İNSANLARA ZOR GELMİŞ OLSA GEREK. özellikle orta yaşlı beyaz hetero erkek sesiyle ‘okunan’ reklamlar, reklamlardaki devasa yazılarla normalmiş gibi seyreden bir amerikan rüyasında, katmerli marjinalleştirilmiş zenci bir kadın neden ismini hep küçük harfle yazar? nasıl derdik eskiden, kafamda deli sorular… acaba küçük iskender de ondan mı etkilendi? akademik hayatın tozunu attırırken aynı anda şair olmayı ve ikisinde de hiç de ortalama olmamayı nasıl başardı? acaba sabah kaçta kalkıyordu? neden akademik yazılarında hiç referans ve dipnot kullanmıyordu? acaba benim de öyle bir lüksüm olur muydu? lüks kelimesi kafamda dönünce bir duruyorum tabi. ‘lüks değil, cesaret!’ diyorum kendime. beyaz şımarıklığımdan ve bunun yan ürünü olan korkaklığımdan dolayı kendimden utanıyorum, kendime ‘bir dahaki sefer düşünce silsilene mukayyet ol şımarık şey’ diyorum.

1952 yılında hala siyahların – eğer beyazların fiziksel ve duygusal işlerini yapmıyorlarsa- beyazlardan ayrı yaşamak zorunda olduğu kentucky’de doğdu bell hooks. yaşamının ilerleyen yıllarında elit üniversitelerde çalışmış olmasına, sürü sepet şiir kitabı basılmış olmasına bakarak herhalde imtiyazlı bir aileye doğdu diye düşünüyor insan refleks olarak. ilk ters köşe burası. babası hademe, annesi hizmetçi. ilk yıllarını bu şartlarda yarı cennet yarı kabus olarak yaşıyor- topluluğu içinde sevgiyle sarmalanarak, ama kim olduğunu tam anlamlandıramayarak ve hem dışarıdaki beyaz baskıdan hem de evdeki babadan korkarak.  bone black: memories of girlhood kitabında, bu gerilimleri yumak gibi çözerek anlatıyor. kızım olsa, 12 yaşına geldiğinde ona bu kitabı armağan ederdim diye düşündüm geçen gün. neyse, oğluma armağan edeyim de dünyaya küçük bir iyilik bırakmış olayım.

bell hooks

19 yaşında ain't i a woman: black women and feminism kitabını yazıyor, 29 yaşında kitabı yayınlanıyor. feminizm ve sivil haklar hareketi gibi özgürlükçü organize tepkilerde dahi siyah kadınların nasıl önemsiz görüldüğü, dışlandığı film izler gibi okunabiliyor bu kitapla.  burada aklına ekonomik düzen-patriyarka ekseninde bir feminizm şakası olarak barbie filmi gelenler, yalnız değilsiniz. en azından ben varım. ingilizce öğretmeni olduğu ve yüksek lisans yaptığı yıllarda 1978’de yayınlanan and there we wept isimli şiir kitabını yazıyor.  bugün bile, şairlerin düz yazısı biraz sası addedilirken, akademisyenlerin şiir yazması fikri insanda öncelikle bir tedirginlik yaratıyor. bell hooks bu çizgileri 40 yıl önce siliyor. bir beyaz olarak silse daha çok ses getireceği kesin, çünkü kesişimsellik.

nobel ödüllü kadın yazar toni morrison’ın kitapları üstüne yazdığı doktora tezi ile akademiye atılıyor bell hooks. ısmi hep küçük harf kalıyor. gloria jean, anneannesinin ismini yaşatmak için bell hooks, odak kendisinde değil verdiği mesajlarda olsun diye de bell hooks oluyor. dünya ‘kişisel markanızı geliştirerek hayatı tam kapasite yaşayın’a doğru giderken, misojenler nasıl der, taşaklı hareketler yapıyor yani.  akademiye giriş sebebi bile ayrıksı:

‘teori tarafına geldim çünkü canım yanıyordu – içimdeki acı o kadar büyüktü ki yaşamaya devam edemiyordum. teoriye çaresiz ve anlamak isteyerek geldim – etrafımda ve içimde ne olduğunu anlamak isteyerek.  en önemlisi, canımın yanmasını gidermek istedim. teoride, iyileşmek için bir yer gördüm’ - theory as liberatory practice, 1991

sınırları aşmayı öğretmek kitabinda sınırları ihlal etmeyi nasıl öğretebileceğimizi anlatıyor – öncek kendimizin sınırları aşması gerektiğini tatlı tatlı hatırlatarak. üniversitelerin eleştirel düşünen insan değil meslek sahibi insan yetiştirme seçiminden rahatsız olanlar için eleştirel düşünmeyi öğretmek kitabi tam bir oksijen tüpü. dersini öğren, biraz tanım aklında tut, azcık yordam ezberle öğrencileri ve akademisyenleri için hazmetmesi zor. zaten okumuyorlar. ismini duyup fenalaşıyorlar. dahası, ‘’teori, kendiliğinden iyileştirici, özgürleştirici, veya devrimci değildir. ancak, biz bunları talep ettiğimiz ve teorilerimizi bu taleplere göre kurduğumuz zaman teoriler bu fonksiyonları yerine getirebilir’’ diyor theory as liberatory practice/özgürleştirici bir pratik olarak teori makalesinde.  2023 yılında bile birçok eleştirel akademisyeni kendi eksikliklerinden dolayı rahatsız hissettirecek bu sözleri 1991 yılında yazıyor.

‘gerçek bilim bu değil’ diye çamur atılıyor yazılarına bazen; özellikle sosyal bilimi doğa bilimleri ile aynı kefeye koyanlar veya sosyal bilimleri teknokratlık zannedenler tarafından. ne zaman bu türle karşılaşsam, senin işin kansere ve körlüğe çare bulmak, onun da işi eşitsizliğin mekanizmasını bozmak, herkes kendi işine baksın diyorum. bazen içimden diyorum bazen dışımdan. sevmiyorlar beni sanırım. belki bell hooks da sevmezdi bu ayırımı ama onun teorisi bir şeyleri değiştirebilecek teoriye benziyor. tercih ediyorum. tercihimle mutluyum.

işçi sınıfı zenci bir ailenin kuir kızı olarak ‘elit’ olarak tanımlanan üniversitelerde çalışması, imtiyazın ne olduğunu imtiyazı nedeniyle fark edemeyenlerin onun imtiyazlı olduğunu iddia etmesine sebep oluyor. halbuki bell hooks yüksek lisansını yaparken üniversitelerde ethnic studies ve women’s studies bölümleri yeni emeklemeye başlıyor, critical race studies derslerinin müfredatlara alınmasına daha otuz yıldan fazla var. kısacası, kapitalizm jargonuyla anlatmak gerekirse, o ‘elit’ kurumlardaki anahtar görevler için en kalifiye eleman bell hooks ama siyah-olmayan, kadın-olmayan, kuir-olmayan, işçi-sınıfı olmayan kesişim kümesi bell hooks’a iltimas geçildi zannediyor. bell hooks, ‘elit’ kurumlardan çalışmaya başlamasıyla imtiyazlı hayata  adım attığının bilincinde, ve benzer konumdaki bir çok entelektüelin tersine mücadeleye niyetli:

‘imtiyaz kendi başına kötü değildir, önemli olan imtiyazla ne yaptığımızdır. tüm kadınların eğitime erişebildiği ve isterlerse tüm kadınların doktora derecesi alabildiği bir dünyada yaşamak istiyorum. imtiyazın olumsuz olması gerekmez, ancak kaynaklarımızı paylaşmalı ve onları ayrıcalığımıza sahip olmayanları güçlendirecek şekilde nasıl kullanacağımıza dair yön çizmeliyiz’ - homegrown: etkileşimli kültürel eleştiri

bell hooks’u ne kadar anlayabilirim? bilmem. beyaz tenim, eğitimli anne babam, küçük yaşta bana verilmiş kozmopolitan hayatımla, muhtemelen tam değil. bugün kentucky’de yaşayan, beyaz, işçi sınıfı, trump seçmenlerinden daha iyi anlıyorumdur, ama kanıtlayamam. bence daha iyi anlıyorum çünkü kesişimsellik bizi birbirimize yakınlaştırır. aynı imparatorluğun sömürdüğü iki insan olarak kıbrıslı bir beyaz kadın ve afrika’nın kim bilir hangi ülkesinden zorla çalınarak kuzey amerikaya getirilmiş kentucky’li zenci kadın, kendilerini sömüren mekanizmaların nasıl birlikte hareket ettiğinin farkında. kentucky’li beyaz kızlar, bir gün hakları olmayan kürtajın, yatırılmayan asgari ücretlerinin, verilmeyen sağlık sigortalarının ve kendilerine duygusal şiddet uygulayan sevgililerinin parçası olmaktan gurur duyduğu baskı sistemlerinin bizi birbirimize yakınlaştırdığını anlayabilir – yeter ki müfredata bell hooks kitapları eklensin.

Yeni sayımızdan haberdar olmak için kaydolun.
Thank you! Your submission has been received!
Oops! Something went wrong while submitting the form.

YAZILAR

03-Eylül '23

03-Eylül '23

03-Eylül '23