Mevsim yavaş yavaş deri değiştirmeye başlamıştı, bir yılan gibi kıvrılan köy yolundan kasabaya ve şehre doğru arabalar gidiyordu. Trafik hali değil de, musluğu kapatılan bahçe hortumundan damlayan birkaç damla su gibi. Köy baharda yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlar, yazın senede bir kez yapılan toplu piknik ama oradakilerin bayram dediği bir etkinlikle en kalabalık zamanını görür, daha sonra yine tenhalaşmaya başlardı. Evlerin birçoğu artık içinde kimsenin yaşamadığı ve bakımsızlıktan dolayı yıkılmaya yüz tutmuş, içinde insanların yaşadığı evler ise sanki o insanların iskelet yapısıyla ayakta duruyor gibiydi; şunu unutmamak gerek, bu insanlar yaşlıydı ve evlerde hane halkı gibiydi.
Sabah uyanıp yataktan doğrulduğu zaman yine evin gıcırdadığını duydu, tıpkı dizlerini hareket ettirince gıcırdaması gibi. Bu ev dedesinin babası tarafından yapılmıştı, şimdi kendisi bir dedeydi. Torununu görmeyeli ne çok, ne fazla zaman olmuştu; görmediğin bir şey için zaman belirtemezsin çünkü. Ama çocuklarını görmeyeli çok uzun zaman olmuştu, 2 tane çocuğu, 1 tane gelini ve 1 tane torunu vardı. Yıllar önce hanımı birden yaşamını yitirince çocuklarıyla baş başa kalmış, çocuklarını şehre kız kardeşinin yanına göndermişti, onların çocukları yoktu çocuklarının ise bir annesi. Kendi kafasında güzel bir anlaşma diye düşündü. Babasından gördüğü gibi yaşadı, sevgi gösterdi. Köy yerlerinde çocukları sevmeye gelmezdi, torunlara ise sevgiden daha ziyade soyun devamı olduğu için ilgi gösterilirdi. Çocuklarını sevmeyi hep ötelediği için, şimdi ise ilgi gösterecek bir torunu yoktu.
Sabah uyanıp yataktan doğrulduğu zaman yine evin gıcırdadığını duydu, her sabah olduğu gibi. Odadan odaya geçtiğinde, tuvalete gittiğinde veya yaz kış üzerinden çıkartmadığı ceketini giyerken bile evin gıcırdaması onu takip ediyordu, tıpkı bir gölge gibi. Gölgesinin sesi olduğunu düşünebilirdi ama bunlara pek kafa yoracak biri değildi. Evin ahşaptan olmasının, samanla karışık bir sıvayla kaplı olmasının elbet bu gıcırdamayla ilgisi vardı ama geçen kış asıl sebebi fark etmişti; Akkayalık dedikleri yerden ev yapılırken kesilip eşeklerle sürükleye sürükleye getirilen ahşap kirişlerin artık son zamanlarıydı, bel vermişlerdi bazı yerlerinde ise çatlaklar oluşmuştu. O zaman kararını verdi, kış bitince yapacağı ilk iş evi güzelce bir elden geçirmek olacaktı. Kafasından hemen bir plan yapmaya başladı, ne kadar masraf tutacağı, ne kadar malzeme gerekeceği, köyden kimlerden yardım isteyeceği, kimin traktörü ile malzemeleri kasabadan getireceğini kafasında sıraladı. Hele bu kış bir bitsin, yollar açılsın, bu zamana kadar dayandıysa, biraz daha dayanır ev diye düşündü. Sobaya odun taşıdı, tutuşturdu, demliği üzerine yerleştirdi, dolaptan biraz peynir zeytin çıkardı, demliğin yanına ısınması için bazlamayı koydu. Şimdilik yapılacak işleri bitmişti, köy yerlerinde işler günlük olarak belirlenir genelde, takvim oranın geçim kaynağına göre şekillenir. Bahçe sulanması, tavukların yemlenmesi veya damdaki hayvanların işleri gündelik yaşamın bir parçası olduğu için iş olarak görülmez. Geriye kalan zamanlarda ise ya köy odasında oturulur ya da ev ziyaretleri yapılır. Köy odasına gitmek için evden çıktı, bugün bir işin gerekliliği için gidiyordu oraya. Pencereleri buhar olmuş köy odasına girdi, birkaç kişi ona laf attı, karşılık verdi. Yaşı kendinden küçük olanlardan birisi önüne çay koydu, her masanın üzerinde okey ıstakaları ve iskambil kartları vardı ama kimse oyun oynamıyordu. Köy odası bayramlarda veya harman zamanı köye gelen çocuklarının, torunlarının eline geçer, gençler vakit geçirirdi, diğer zamanlarda ise kendilerini öldüren zamanı öldürmek için yaşlılar doldururdu içeriyi. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Biraz havadan, kapalı yollardan, memleket havadislerinden konuşulduktan sonra konuyu açtı; evi yıkılıyordu, kış bitince hemen işe koyulup elden geçirmek gerekiyordu. Kafasında belirlediği planların tekrar üstünden geçtiler, bir aksilik çıkmazsa iki haftaya ev yeni gibi olur diye konuştular sonra tekrar gündelik sohbetin içine gömüldüler. Komşu köyden bir kişi ölmüş, kasabada bir traktöre araba arkadan çarpmış, mezarlığın çeşmesi buz tutmuş…
Kış bitmiş, kışın adım attıkça karın çıkardığı gıcırdama sesi sona ermişti ama ev hala gıcırdıyordu. Fareler için baktığı kedi eve gelmiyordu üç gündür, biraz daha gelmezse komşulardan yeni bir kedi alması gerekecekti, canı sıkıldı buna biraz. Küçük oğlu ile birkaç kez telefonda konuşmuş, işini okulunu sormuş daha sonra konusu büyük oğluna gelmişti. Dumanları doğru tütüyordu, torun büyüyordu, bu kadarı yeterliydi. Kış bitmiş, buzlar erimiş ama çocukları arasında olan buzlar yine erimemişti. Hanımı yaşasa yine değişen bir şey olmazdı, köye gelirlerdi birkaç gün vakit geçirir giderlerdi, bir işin elinden tutmazlardı. Köyde yaşayanların kelime dağarcığında tatil diye bir kavram olmazdı, köye gelindiyse ille de bir işin yapılması gerekirdi. Köydekiler genellikle işlerin birçoğunu şehirden gelecek çocuklarına göre planlardı.
Kış bitmişti, artık işe koyulmanın zamanı geliyordu. Havalar biraz daha ısınsın, maaşını almaya gittiği zaman ev için gerekli malzemeleri de alacaktı. Önce bahçeyi elden geçirse iyi olurdu diye düşündü. Son zamanlarda yataktan ağrıyla kalkıyordu, dizlerinin gıcırdamasına birde ağrı eklenmişti. Acaba ev gıcırdayınca ağrıyor mudur bir tarafı diye düşünecek, buna kafa yoracak biri değildi. Birkaç kişi evin tamiratını ne zaman yapacaklarını sormuştu, biraz daha vakit var diye geçiştirmişti. Havalar biraz daha ısınsın diye bekliyordu ama aslında seçim zamanı olabilecek emekli zammından da umutluydu, ev malzemeleri için para gerekiyordu çünkü. Günler geçiyordu; biraz bahçe işi, biraz komşu ziyareti, biraz köy odasında sohbet. Yeni kedi eve alışmış, emekli maaşına zam gelmiş, havalar ısınmıştı. Evin içinde yürüdükçe gıcırdama sesi artmış, sürahide bulunan su bile artık hafifçe dalgalanıyordu. Dizinin ağrısı yetmezmiş gibi bir de öksürük eklenmişti. Önce bir doktora gözükse iyi olur diye düşündü, ev bu zamana kadar dayanmıştı biraz daha dayanırdı ne de olsa.
Köydekiler artık evin tamirat işini sormaktan vazgeçmişlerdi, sürekli geçiştiriliyorlardı çünkü. Tarla işleriniz bitsin, öksürüğüm geçsin, kendini biraz daha iyi hissedeyim, belki kız kardeşim çalışacaklara yemek hazırlamak için gelebilir şehirden… Ertelemek için hep bir bahanesi vardı, tıpkı köy odasında ev meselesi konusunu ilk açtığı zamandan sonra herkesin muhabbete gömülmesi gibi şimdi ise bahaneler içine kendisi gömülüyordu. Her seferinde bahanelerden bir katman ekleniyordu asıl meselenin üstüne. Hep böyleydi zaten; çocuklarına karşı, köydekileri karşı, kendisine karşı.
Yarın kasabaya gidecekti artık, malzemeleri alıp evi onaracaktı. Bunları düşünerek yataktan doğruldu, öksürmeye başladı. Su içmek için kalktı, sürahiye doğru yürümeye başladı, içindeki su dalgalanıyordu, kedi ayağına dolandı, hafif bir tekme savurdu.
Sonra ev çatırdadı, çatırdamaya ise bir gürültü eklendi…