Hakan Karahasan
Isbaho
EMAILINstagram

Kendine Ait Bir Yaşam Kaldı Mı?

Her ne kadar yazının başlığı Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda kitabını çağrıştırsa da yazının konusu Woolf’un çalışması değil, herkesin bildiği, tecrübe ettiği bir durum: Dijitalleşme ve paylaşılan yaşamlar. ‘Dijitalleşme ve paylaşılan yaşamlar’ derken bilumum sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlardan bahsetmiyorum. Dijitalleşme ile birlikte yaşamlarımızın bir zamanlar bizlere ait olduğu düşünülen alanlarını kastediyorum. Bir örnekle açıklamaya çalışayım: Dijitalleşme öncesi zamanlarda, öyle ya da böyle, her bireyin kendine ait bir alanı (bu alan fiziki bir alan olabileceği gibi, bilincimizde, içimizdeki alan da olabilir) vardı. Ortalama bir bireyin gündelik yaşam koşturmacaları içinde, gece veya gündüz, gün içinde veya sonunda, kendisi ile hesaplaştığı, hayallere daldığı düşünceler diyarını günlük vs. tutmuyorsa, sadece ve sadece kendisi bilebilirdi. Ve bu kendine ait yaşam alanı aynı zamanda kişinin kendisi ile ilgili belki de en mahrem şeylerdi.

Dijitalleşme ile birlikte, artık bu alan gittikçe daralmış durumda. Öncesinde bu alan daha geniş bir yer tutarken, bugün, özellikle cep telefonlarının internet ve bilgisayar özelliklerini içermesiyle birlikte neredeyse kalmadı. Diğer bir deyişle, bir zamanlar kara kutu olarak nitelendirilebilecek bir alan vardı, hemen hemen kimsenin erişme şansı olmadığı. Dijital dönüşüm ile birlikte, birçok durum gibi bu da değişti. Buradaki dönüşüm sözü çok önemli çünkü dönüşen en önemli şeylerden birisi, bireyin kendisine ait olan, olduğu düşünülen parçası. Artık gün içinde, kâh can sıkıntısı, kâh eğlence, merak vs. sebeplerden ötürü cep telefonlarımızda gezip, sayfalarda vakit geçirip “vakti öldürürken,” aynı zamanda kendimize ait önemli bir dijital iz de bırakıyoruz. Tortulaşan bu gezinmeler belli bir kıvama gelince de “bedava” kullandığımız sosyal medya platformları bunları şirketlerle paylaşıyor ve bingo! Bir bakmışız, bir süredir aradığımız, hayalini kurduğumuz ürünler, konular sponsorlu reklâm ya da öneriler olarak karşımıza çıkmış!

Buna yönelik fazla örnek vermeye gerek olmadığını düşünüyorum. Neticede, hemen hemen hepimiz (bu satırları şu an okuyan okur için de geçerli) aynı durumu tecrübe etmeye devam ediyoruz –bu satırların yazarı da, doğal olarak, aynı durumdan mustarip. YouTube’da izlediğimiz videolar, bir bakmışız, alakalı-alakasız önerilerde bulunuyor. Spotify’da dinlediğiniz müzik türleri ve sanatçılardan yola çıkarak algoritma, bir bakmışsınız, size tavsiyelerde bulunuyor. Kimseyle paylaşmak istemediğiniz, eskiden “kendine ait bir oda”da saklı kalan bize dair her şey artık sosyal medya şirketlerinin elinde pazarlama amacıyla kullanılacak veri haline dönüşmüş durumda.

Bu arada, hemen belirteyim, yazının amacı geçmişe dair güzellemeler yapıp “Ah! Vah! Ne varsa geçmişte var! anlayışı değil kesinlikle. Dijitalleşme ile hayatlarımızda olan bir duruma dair bazı saptamalar sadece. Çözüm olarak şöyle bir önerim de yok: Bırakın telefonları, bilgisayarları, interneti! Böyle bir önerinin ne kadar mantıksız olduğunu herkes biliyor. Lakin, elimizdeki teknolojinin geldiği noktada, var olan durum üzerine düşünmek, değerlendirmelerde bulunmak ve sorgulamak yapılması gereken bir eylem kanımca.

Sonuç olarak; “kendine ait bir oda”dan, kendine ait ol(a)mayan bir noktaya, şirketlerin bizleri salt tüketici olarak gördüğü bir dünya içinde yüzüyoruz. Dijitalleşmenin tek getirisi elbette bu değil. Bu kısa yazı, konuya uzaktan da olsa bir bakış içeriyor sadece. Çalınan Dikkat adlı çalışmasında Johann Hari’nin ifade ettiği gibi, çare dijital detoks değil. Konuya daha geniş ölçekten bakıp, çok boyutlu olan teknolojileri nasıl kullandığımız ve kullanmamız gerektiği üzerine eleştirel bir bakış getirebilmek son derece önemli. Bugünün dünyasında şirketlerin dahi bil(e)meyeceği, kendimize ait bir alan gerekli mi? Yazının başlığına dönecek olursam, dijitalleşme ile birlikte, insan artık ‘kendine ait yaşam’dan ne oranda söz edebilir? Veya etmeli mi?

Kaynakça:

Johann Hari Çalınan Dikkat: Neden Odaklanamıyoruz? (Çev. Barış Engin Aksoy). İstanbul: Metis Yayınları, 2022.

Yeni sayımızdan haberdar olmak için kaydolun.
Thank you! Your submission has been received!
Oops! Something went wrong while submitting the form.

YAZILAR

03-Eylül '23

03-Eylül '23

03-Eylül '23