“Kıbrıslı türk sanatçılar neden Türkiye’de sanat sergisi açamaz /açmadı / açamadı?” “İDGSA mezunu Kıbrıslı türk Sanatçılar Sergisi Yapıldı mı? Yapıldıysa Nerede? Yapılmadıysa Neden Yapılmadı, Neden Yapılamadı? Neden Yapılmaz, Neden Yapılmayabilir, Neden Yapılmayacak? Yapılabilir Mi?” şeklinde bir takım ön yargılar, ön sorgulama/sorunsal belirleme sürecinde sağa sola bakınırken, bir grup (tam olarak beş) İDGSA mezunu ressamın 1973 ve 1974 yıllarında Ankara’da ve İstanbul’da iki sanat sergisi açtığı bilgisine ulaştım. Beş Kıbrıslıtürk ressam, Bener Hakkı Bey’e göre “Kıbrıslı Beş Genç Ressam Topluluğu”* adını verdikleri bir toplulukla 1973’de Atölyemiz ve 1974’de Beş Kıbrıslı Ressam adlarını verdikleri sergileriyle var olmuşlar İstanbul ve Ankara’da. Bu bilgiler, 2013 yılında kaybettiğimiz değerli ve önemli insan, Ada ziyaretlerimin vazgeçilmez duraklarından, sevgili ve müteveffa Bener Hakkı Hakeri’den…
Ben de, öncesini ve sonrasını biraz daha derinlemesine araştırmaya yöneldim. Ve hatta daha fazlasını…
Peki, bu konular, sorunlar, sorunsallar nereden ve nasıl aklıma geldi… Resimsel / sanatsal serüvenini uzun zamandır ilgiyle takip ettiğim Sevgili Aşık Mene’nin yetiştirip,1996’dan beri ve halen görev yapmakta olduğum Sanat Tarihi Bölümü’ne yolladığı öğrencilerle** olan sohbetlerimizden… Dahası, gerçekleştirilmesi planlanan ancak daha sonra pandemi koşullarına takılmış ve bu koşullardan ötürü izleyemediğim Aşık Mene Retrospektif Sergisi’nden sonra. O güne kadar İDGSA’lı Kıbrıslıtürk ressam olarak kayıt düştüklerim arasında en önemli yeri Aşık Mene ve Kemal Ankaç oluşturuyordu. Hatta bir süre, Aşık Mene sergisini, KKTC’den sonra Terra Turchia’ya da getirebilmek için çabaladım çırpındım durdum. Türk sanat-sepet piyasası içinde. Serginin açılışı da pandemiye denk geldi… Zaten Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde de açılmadı sanırım… “Varoluş” sergisi açıldı… Bir şeyler oldu. Sonra nedense bende bu konular daha tutkulu bir şekilde ortaya çıkmaya başladı.
İDGSA Mezunu Kıbrıslıtürk Sanatçılar Sergisi olabilir mi diye çalışmalarla başladım. Hatta bu konuda MSGSÜ Rektörü ile bir e-posta yazışmam da oldu, kendisine bir öneride bulundum ama hiçbir geri dönüş alamadım. Belki biz başarırız. Belki biz gerçekleştiririz. Zaten Aşık Mene Retrospektif Sergisi’ni, yapılmışsa ya da yapılırsa Türkiye’ye taşımaktan filan da vazgeçmiş değilim tabii. Sevgili Aşık ile bu konuda epey istişare ettik. Ama pandemi… Çalışmalar sürebilir ve belki yaygınlaşabilir. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, Gazi Eğitim Enstitüsü, Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, hatta Birleşik Krallık Güzel Sanatlar Okullarını da kapsayacak şekilde. Belki bir veri tabanı bile oluşturulabilir. Her neyse, öznel konuları ve ifadeyi şimdilik bir tarafa bırakalım.
Bazı ön yargısal ve meraksal sorularıma cevap aramak için giriştiğim bu süreçte, daha fazlası faslından, İDGSA’da öğrenim görmüş çok sayıda Kıbrıslıtürk ressam ve heykeltraşın Ada’da açtıkları muhtelif karma vekişisel sergilerin, katıldıkları Devlet Resim Heykel Sergileri’nin(Türkiye’deki değil, KKTC’deki Devlet Resim ve Heykel Sergileri) izlerini sürerken Bener Hakkı Hakeri’de karşıma çıkmış bu küçük ama önemli ve anlamlı bilgiyi paylaşayım öncelikle. 1949 Aynakofa doğumlu, 1974 İDGSA mezunu Mehmet Uluhan; 1949 Malya doğumlu, 1974 İDGSA mezunu Emin Çizenel; 1949 Mağusa doğumlu, 1974 İDGSA mezunu Türksal İnce; hakkında şimdilik bilgi edinemediğim İsmail Kamil; hakkında şimdilik bilgi edinemediğim Taylan Sevdalı’dan oluşan bir grubun sergileri idi söz konusu edilen. Ve sanki bir gelenek, başladığı gibi bitmişti. Kıbrıslıtürk sanatçı(lar) Türkiye’de, özellikle çok iyi hatırladığım Post-Özal döneminde sergi açmadı, varlıkları göz önünde olmadı bile.
Oysa, Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne kadarki süreçte, onlarca Kıbrıslıtürk öğrencininde bu kurumun kapısından girmiş ve eğitim öğretim görmüş, mezun olmuş olduğunu biliyoruz, en azından tahmin ediyoruz. Bunca kişi varsa, bütün Türkiye çapında başkaları da olmalı hatta. Ama asıl şaşırtıcı olan, küçük ve fakat entelektüel dünyası toplam nüfusuna oranla fazla gelişmiş ve anası tarafından yavru olarak nitelenen gelmiş bir ülkede etkili olmuş ve olmaya devam eden bu sanatçıların, analarının kucağında pek de fazla yer bulamamış, hatta hiç yer bulamamış oluşu. Burada, küçük bir ek yapmam gerekir: Sanayi-i Nefise Mektebi’ne ya da Güzel Sanatlar Akademisi’ne ilk kaydolmuş Kıbrıslıtürk’ü bilmeyi hatta keşfetmeyi çok isterdim. Ancak 1 Nisan 1948 tarihli ve kamuoyunda Akademi Yangını (ilk Akademi yangını değil, umarım sonuncusu olur.) olarak bilinen hadise, ne yazık ki, daha önceki yangınlardan müdevver az sayıdaki resmi evrağı da yok etti. Şimdi elimizde sadece, 1949 sonrası Akademi Kayıt Defterleri var ve henüz Kıbrıs doğumlu Kıbrıslıtürk öğrencileri saptamak için çalışmalarım devam etmekte.
Kıbrıslıtürk sanatçının Türkiye içindeki yeri böyle… Bence muğlak ve müphem bir yer… Nasıl olmasın ki?.. Türkçe yazan azımsanmayacak sayıda Kıbrıslıtürk edebiyatçının Türk Edebiyatı (ya da Türkçe Edebiyat ya da Türkiye Edebiyatı) içindeki yerleri bile belirsizken, Kıbrıslıtürk ressam, heykeltraş, (plastik) sanatçılar da nereden çıktı… demezler mi?... Hatta, Türkiye sanat piyasası içindeki yerlerine ilişkin bir takım hezeyanlı bilgilerle haşır neşir olmamız gerekmez mi?.. Öyle ya!… Hadi, Türkçe’nin, günümüzde yaşıyor olsaydı “En Yerli ve Milli Yazar”larından olabilecek olan Özker Yaşın’ın sevgili oğlu Mehmet’in, Karamanlı Türkçesi ile yazmış olduğu şiirlerini ya da Lusignan dönemi şiirlerinden yaptığı çevirilerin de yer aldığı Kıbrıs Şiiri Antolojisi’ni bir yana bırakalım… Hele ki, Stasinus of Cyprus (Bilinen ilk Kıbrıslı şair, arayıp bulmak isteyenler için Stasinos olarak geçiyor. internette) ya da Hermodoros of Salamis gibi etnik kökenleri meçhule yakın şairve mimarların Helenik edebiyat ve sanat gelenekleri ve tarihleri içindeki yerleri bile müphem ve muğlakken…
Bazıları benim kuşağımın insanları ve benden bir önceki dönem İDGSA mezunları olan çok sayıda sanatçının Türkiye Cumhuriyeti sanatsal sınırları içindeki yersiz-yurtsuzluğu “TC Kültürel İktidar”ının içindeki “Başat Mikro-İktidarların Hegemonik Dışlayıcılıkları” ile açıklanabilir mi? Ya da eklemlenmek istemediklerini tahmin ettiğim Türkiye Cumhuriyeti sanat ortamında üretilenlerden çok daha evrensel bir biçim ve anlam dünyası yaratmış olmaları, uzakta olmalarında, uzak tutulmalarında önemli bir etken midir? Ve, bu ressamlara, heykeltraşlara, kimler, neden sergi yaptırtsın ki? Yani, soyut biçim ve simge temeli üzerinde gelişen resimlerinin primitif kültürlerden esinlenen motifler taşıdığı*** Kemal Ankaç’a (1962, Limasol); resimlerinde yöre yaşamının ve doğa özelliklerinin figüratif bir anlayış çerçevesinde gerçekçi bir çizgide yer aldığı*** Aylin Örek’e (1941, Lefkoşa)’e; lekeci ve anlatımcı sanat anlayışını benimsemiş*** Aşık Mene’ye (1955, Larnaka); Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın resim yarışmasında birincilik ödülü kazanmış**** Birsen Selahi’ye (1948, Limnidi).
Sevgili Zehra Şonya, Hacettepe Üniversitesi, GüzelSanatlar Fakültesi, Heykel mezunu olduğu için bu yazının dışında kaldı.*****
Öncesi, sonrası ve daha fazlası gelecek… Akademik birer araştırma konusu bütün bunlar.
*Topluluğun tam ve doğru adı bu olmayabilir; gazete arşivlerini taramış olduğunu bir keresinde bana ifade etmiş olan Bener Hakkı Bey, her gazetenin haberinde farklı bir topluluk ismiyle karşılaşmış ve neticede kendi “nesnel “doğrusunu oluşturmuş ve bize arz etmiş olabilir. Bu bile bir araştırma konusu.
**Sevgili Tahir, Derya ve Ceyda’ya sevgiler.
***Kaya Özsezgin’den.
****Bener Hakkı Hakeri’den.
***** Smiley.