Sergen Bahçeci
Çakır Keyf
EMAILINstagram

Liberalizmin Sosyal Öznesi Mesarya’da Yetişebilir Mi?

Birkaç ay önce Kuzey Kıbrıs’ta tarihi bir olay yaşandı. Kıbrıslı Türklerin modern siyasi tarihinde -- en azından benim bildiğim kadarıyla -- ilk kez adında liberal kavramı geçen bir siyasi topluluk ortaya çıktı. Bahsettiğim topluluk Liberal Demokrasi Hareketi isimli gençlik oluşumudur. Önceden adına liberal denebilecek ekonomik ve siyasi eğilimler çeşitli biçimlerde farklı siyasi partiler içinde mevcut olsa bile kendilerini açıktan liberal olarak tanımlayan bir topluluğun ortaya çıkması, 2004 sonrası Kıbrıslı Türk nesillerinin siyasi eğilimlerinin gelişimi ile ilgili bazı ipuçları vermektedir. 

Bu kısa yazının amacı Liberal Demokrasi Hareketi’nin kuruluşu vesilesiyle liberalizmin varoluşsal temel olarak aldığı öznenin – birey, fert, invididual- Kuzey Kıbrıs’ta gündelik hayattaki durumunu ve siyasi potansiyelini ampirik olarak ele almaktır.

Bireyselliğin tarihsel temelleri

“Birey” kavramı Türkçe siyaset ve felsefe tartışmalarında sıklıkla kullanılır. Ancak kullanımı popülerleşen çoğu kavram gibi “birey” de anlam erozyonuna uğramış ve analitik kullanışlılığını kaybetmiştir. Gündelik kullanımda “birey” kavramı, daha geniş anlama sahip “kişi” kavramıyla eşdeğer duruma indirgenmiştir. Oysaki “birey” var olmanın, yani “kişi” olmanın, farklı versiyonlarından sadece biridir ve geçmişi ne Kıbrıs ne de dünyada pek eskiye dayanmaz.

Burada detaylara girecek yer ve zaman yok. Özet olarak “birey” denen şeyin temeli özünde ruh ve fiziki beden uyuşumu varsayımı yatan Semavi dinlere, daha da net olmak gerekirse 17. Yüzyıl Protestanlığının mitolojisine dayanır. Ancak “bireysellik” olan bir durumun tanımından çok bir varsayım ve belli hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik pratikler öngören bir özne olma reçetesidir. Genel anlamıyla “bireyselliğin” temeli insanın kendi varoluş sınırlarını kendi belirleyebilen, sosyal aidiyetler ve ilişkiler dışında da var olması mümkün olabilen bir özne olduğu varsayımıdır. Türkçedeki “birey” kavramının etimolojisi İngilizce aslının doğrudan tercümesi sayılır: in-dividual, yani parçalarına bölünemeyen. Benzer şekilde, “birey” kelimesine eşanlama sahip “fert” kavramı da Arapçada “tek” anlamına sahiptir.

Bu mitolojik ve metafizik varlıkla kendi tabii coğrafyası olan İngiltere’de bile gündelik hayatta tam anlamıyla karşılaşmak zordur. Hukuktaki yeri 1679 Habeas Corpus Act’la sağlamlaşsa bile, “bireyin” sosyal hayattaki yeri muammadır. En özgürlükçü, müteşebbis ve kendi kaderinin efendisi olma iddiasını taşıyan üst-orta sınıf İngiliz bile çeşitli sosyal ilişki ve aidiyetler içinde yaşar. Meşhur Oxford ve Cambridge eğitiminin sosyal temeli öğrencilerin çeşitli kolejler içinde yeni aidiyetler ve sosyal ilişkiler temelinde kişiliklerinin tekrardan oluşmasına bağlıdır. Liberalizmin temeli bu sosyal ilişkilerin hür irade ve ferdi seçimlere olması gerektiğidir iddiasıdır. Tabii ki bu da olan durumun tasvirinden çok olması gerekenle ilgili bir reçetedir. Pek çok liberalin temel aldığı mülkiyet haklarının temelinin “bireye” mi yoksa ailelere mi dayandığı tartışmaya açıktır. Margaret Thatcher’in meşhur “Toplum diye bir şey yoktur” cümlesinin bile devamı şöyledir: “There are individual men and women and there are families”. 

Yani en sıkı siyasi/ekonomik liberal bile gerçekte “birey” denen metafizik olguyu aile denen ve pratiğinde “kişiyi” kendi ötesinde var olmaya zorlayan sosyal kurumdan tam anlamıyla ayıramaz. Bu durumda en geniş anlamıyla liberal farkındalıklara sahip olan insanların yapabileceği en iyi şey “birey” denen bu var olma biçiminin sosyal hayattaki yerine ampirik olarak yaklaşıp, mevcut sorunlara “birey” kavramının sunduğu var olma biçim ve reçetelerinin ne derece çare olabileceğini düşünmektir.

“Birey” kavramının Kuzey Kıbrıs’taki durumu ve siyasi potansiyeli

Kendine has ve özel tarihsel temellere sahip bir “kişi” olma biçimi olarak “birey” olmanın Kıbrıslı Türkler arasındaki tarihi bildiğim kadarıyla henüz yazılmamıştır. Tahminimce “birey” kavramı Kıbrıs tarihine İngiliz sömürge geçmişi olan pek çok yer gibi 19. Yüzyılın sonunda hukuki ve ekonomik bir olgu olarak neşretmiştir. Gündelik hayat ve ekonomideki yeri tahminimce Kıbrıslı çiftçileri orta ölçekli toprak sahibi yapmayı amaçlayan ve büyük oranda 1946’da başlayan toprak reformlarına dayanır. Elimde bunun ötesinde ciddi tarihsel iddialarda bulunacak veri yok. 

Ancak şu nettir ki hem 1960 hem de 1983’te kurulan anayasal düzenler “bireylerden” ziyade etnisite bazlı aidiyet ve mağduriyet deneyimlerini ve cemaat ilişkileri içinden çıkması mümkün olmayan “kişileri” kendilerine siyasi ve sosyal temel olarak almıştır. Gündelik yaşamdaki dertlere genel anlamda “toplumsal irade” eksikliği tahliliyle yaklaşılması, sosyal hak iddialarında bulunurken çoğu zaman tabiiyet ve cemaat mensupluğunun yeterli görülmesi bu etnik-hukuki temellerle açıklanabilir. 1980li yılların sonu ve 1990ların başında Kuzey Kıbrıs’ta saha çalışmasında bulunmuş ve büyük oranda milliyetçi siyasete muhalif kişilerle çalışmış antropolog Moira Killoran bir makalesinde Kıbrıslı Türkleri gündelik hayatta birbirine elastik bantlarla bağlı boncuklara benzetir: Killoran’ın benzetmesine göre her boncuk kendine has bir alan içinde hareket etmeye özgürdür ancak diğer boncukların genelinin aksi yönünde hareket etmeye çalışırsa en sonunda kendini arkadan çeken lastik bandın gerilimine dayanamayıp genel harekete göre hizaya girer. Killoran’ın benzetmesi dönemin toplumsal cinsiyet normlarıyla ilgili çok ilginç bir vakanın analizine dayanmaktadır. Bu benzetmeyle devam edecek olursak, 2000’lerin başından beri bu boncuklar arasındaki lastik bant biraz uzamış olsa bile gerilim ve hizaya sokma mekanizmaları yerli yerindedir. Buna güncel örnek vermeye sanırım gerek yoktur, bu yazıyı okuyan herkes kendi hayatından çeşitli vakalar bulabilecektir. 

Toplumların bir meseledeki genel durumlarını tek bir kavram ya da etiketle açıklamak hoş değildir. Her insan topluluğu aynı anda içinde farklı ve zıt sosyal eğilimler barındırır. Ama kısa kestirmek için bu dediğimi bir kenara bırakıp pek de orijinal olmayan şu sonuca varabilirim: sosyal ve siyasi meselelerde Kuzey Kıbrıs’taki genel durum “birey” denen varlığa pek fazla yer tanımayan ve hatta çok da lazım görmeyen bir “komünitaryenizm” halidir. 

Buna rağmen “bireyselliğin” Kıbrıslı Türkler arasındaki tarihsel temelini ararken ilk aklıma gelenin 1940lardaki toprak reformları olması tesadüf değildir. Çünkü sosyal ve siyasi meselelerde tespit ettiğim “komünitaryenizm” halini mülkiyet veya ticaret içeren ekonomik alanlarda bulmak zordur. Geçen yüzyılda Kıbrıslı Türkler arasında – doğrudan merkezi devlet kontrolündeki mülkiyet hariç- yaygın iki ana toplumsal mülkiyet biçimi olan kooperatifler ve vakıflar herkesin malumu olacak ki bugünlerde pek iç açıcı durumda değildirler. Bu biçimlerin gündelik yaşamdaki tezahürleri olan imece ve bağış pratikleri de gittikçe daha az rastlanır durumdadırlar. Bunlarla ilgili güvenilir nicel verilere ulaşmak zor. Bu iddialarım kendi nitel gözlemlerime dayanmaktadır. Ancak herkesin malumu olacak ki çoğu Kıbrıslı Türk mülkiyet meselelerinde “bireysel” çıkar ve sınırlarının gayet bilincindedir. Buna en çarpıcı örnek – yine nicel verilerle desteklemesi zor olan ancak nitel olarak çalışılabilen – tereke kavgaları olabilir. Sosyal ve siyasi meselelerde akla gelmeyen “bireysellik”, ekonomik meseleler konu olunca en baskın sosyal var olma eğilimi haline gelir. 

Ekonomik yaşamdaki “bireyselliğin” sosyal ve siyasi meselelerdeki “komünitaryenizmle” ilişkisini kuramsallaştırmak mümkündür. Buna yönelik 2014 senesinde Gallup şirketinin yaptığı kapsamlı bir ekonomik faaliyet araştırmasının bize sağladığı veriler faydalıdır. Bu araştırmaya göre Avrupa ülkeleri arasında ankete katılanların en yüksek kendi işini kurma niyetini belirttiği yer Kuzey Kıbrıs’tır. Bunu açık ara farkla Kıbrıs, yani Kıbrıslı Rumlar takip etmekteydi. Bu müteşebbis niyet ekonomik “bireyselliğin” gündelik hayatta varlığının en net dışavurumu olarak görülebilir. Bu kendi işini kurma niyetinin arkasında ekonomik şartların iş hayatına el verişli oluşunu aramak hata olur: yatırım ve iş yapma kolaylığını küresel olarak ölçen Ease of Doing Business Index’de bırakın Kuzey Kıbrıs’ı, İtalya’nın doğu veya güneyindeki pek az ülke iş ve yatırım yapmaya elverişlidir. Bu kendi işini kurma niyetinin altında benim tahminimce büyük oranda sosyal ve siyasi “komünitaryanizmin” dayattığı bağları gevşetme arzusu yatar. Kuzey Kıbrıs’ta kendi işini kurmanın çoğu zaman ekonomik refaha giden bir yol olmadığı da açıktır. Aksine, yüksek ihtimalle bu müteşebbis niyetin altında ciddi riskler alma pahasına çok samimi – hatta “abi” ya da “gardaş” gibi -- olan patronun boyunduruğundan kaçma arzusu yatar. Yani diğer bir deyişle, bu ekonomik “bireysellik” arayışının altında Killoran’ın benzetmesindeki boncukları geriye çeken lastik bantları gevşetme arzusu aranabilir.

Bu açıdan bakılınca, ekonomik alandaki “bireysellik” sosyal ve siyasi hayattaki “komünitaryanizmle” gerilim içindedir. Bu bahsettiğim gerilim, gündelik hayatta insanlar arasındaki çoğu problemin temelini anlamak için kullanışlı olabilir. Tahminimce Kıbrıslı Türklerin şikâyet ettiği çoğu meselenin temeli, sosyal hayatlarında “birey” üstü kişiler olarak birbirlerinden bekledikleri ile ekonomik yaşamda peşinden koştukları “bireysel” çıkarları arasındaki tezattan kaynaklıdır. Ancak bu gündelik sorunların çözümü görüşümce bu zıtlığın çözülmesiyle değil tersine dönmesiyle olabilir. Yani, ekonomik alandaki “bireyselliğin” yerini “komünitaryenizme”, sosyal ve siyasi hayattaki “komünitaryenizmin” yerini ise “bireyselliğe” bırakmasıyla. 

Yeni sayımızdan haberdar olmak için kaydolun.
Thank you! Your submission has been received!
Oops! Something went wrong while submitting the form.

YAZILAR

03-Eylül '23

03-Eylül '23

03-Eylül '23