Ne zaman başladı tüm bu düşünceler, bilmiyorum. Ne zaman bu noktaya geldim, onu da bilmiyorum. Eğer mümkün olsaydı eğer, tüm dünyayı yakardım. İşlediğim günahların haddi hesabı yok. Cennete gitmek isteyen kim ki zaten. Karşıma çıksın şeytan. Onu da öldüreceğim. Fakat, tüm bunların bir anlamı olsaydı eğer, ben de sıradan bir insan olur, biat ederdim. Fakat ne anlam uğradı aklıma ne de bir dost çaldı kapımı. Belki farklı olurdu, böyle olmasaydı.
Seni gömmek istemiştim aslında ama toprak fazla kuruydu. Küreğim kırılmadı ama fazlaca çaba gerektiriyordu. Seni topraktan bile daha güvensiz bir yere gömdüm sonunda. Tüm hayatıma mal olabilirdi, biliyordum. Sırf toprağa gömmeye üşendiğim için kalbime gömdüm seni. Buna gömmek de denmezdi aslında. Paslı çivilerle çaktım seni. Tetanos mu? Kimin umurundaydı? Yalnızlıkla baş edemiyordum artık. Onun yerine senin ölü bedenini çiviledim kalbime. Hiç olmazsa oradaydın. Bu da yalnızlığımı çiviliyordu. Ona bir söz vermiyordu. Fakat tüm bunların bir anlamı olsaydı eğer ne o çiviler paslı olur ne de toprak bu kadar kuru olurdu. Eğer sevilmek yerine anlaşılsaydım eğer… Belki seni de öldürmezdim.
Saat 02:12. Sokak çalgıcılarının yanından geçiyorum. Artık çalmaktan sıkılmış, gecenin sarhoşlarından üç beş para koparma derdindeler. Duygu yok. Zevk yok. Teoman’dan bir söz duyuyorum o duygusuzluğun içinde, ‘Hayat koyu bir balgam, sert bir pornoydu dün…’ Yanımdan çok da hızlı olmayan fakat kulak patlatan derecede pis bir egzoz patlamasıyla bir araba geçiyor. Devamını duyamıyorum. Zihnim tamamlıyor parçayı. ‘Balgam yudumlarken porno film çekiyorum bugün…’ Saat 2:42. Eve geldim. Elektrik yok. Bu da demek ki ses yok. Boğazıma kadar yalnızlığa batıp kendi düşüncelerimin beni lime lime etmesine seyirci olacağım. Şov başlasın!
Hey!
Ne var?
Eski sevgilinden haber var mı?
Hangisinden?
Özlemişsindir birini.
Biliyorsun, son sevgilimle ayrılalı çok uzun zaman oldu.
Daha geçen defterine yazıyordun ya! Seni kalbime gömdüm bilmem ne diye. Noldu onlara? Anlaşılmak falan diyordun.
Saçmalama öylesine karaladığım şeylerdi onlar. Hem kimi özleyeceğimi bile bilmiyorum.
Yani özlemek istiyorsun.
Yani, istiyorum bazen ama aklıma biri gelmiyor. Şarkıları keyifsizleştiriyor. Ne bileyim. Belki aklımda biri olsaydı eğer…
Eğer ne?!
Daha anlamlı olurdu…
Zaten bütün işin gücün anlam.
Fark etmişsindir, mutluluğun içine anlam pek uğramaz ama acının içinde çok sağlam bir anlam vardır.
Yani?
Mesela mevzide etrafından kurşunların şarapnellerin ve mayınların patladığı bir asker düşün. O askerin tek bir amacı vardır. O da hayatta kalmak. Anlam onun için çok güçlüdür. Hayatta kalmaktır. Motivasyonu basittir. Ya da mesela çok yoksul bir baba düşün. Belki onun da tek amacı ailesini doyurmaktır. Anlam yine basittir.
Bana biraz şımarıklık gibi geldi. Kendini o durumların içine sok da göreyim. Bence sen empatiden yoksunsun. Bunu çalışalım.
Belki haklısın ama bu bir sorun olduğu gerçeğini değiştirmez. Hem artık eskisi gibi anlamı kovalamıyorum. Eğer elektrikler kesik olmasaydı eğer…
Tamam sus!
Diyorum ki anlam aranacak bir şey değil. Git ve bir şeyler yap. O kadar. Onu hissedersen hissedersin.
Mutluluk da öyle değil mi?
Öyle.
Peki ne bu nefret? Cennete gitmek istemiyorsun. Hatta cehennemde şeytanı bile öldürmekten bahsediyorsun.
Cennet fikri bana bozuk ve sıkıcı geliyor. Şeytanı öldürme fikri sence de inanılmaz değil mi? İşte burada anlam var. ŞEYTANI ÖLDÜREN ADAM! Nefret bana güç veriyor.
Sen kimsin de şeytanı öldüreceksin. Aptal aptal hayaller, düşünceler.
Sence şeytanı kim öldürebilir?
Başka bir şeytan.
Bravo! İşte bütün mesele bu! Kabullenip potansiyelini ortaya çıkarmak.
Yani?
Herkesin içinde bir şeytan var fakat bunu kabullenmek gerek. Eğer kabullenip ortaya çıkarırsan şeytanı bile ağlatabilirsin.
Şeytan ağlar mı?
Şeytan bile ağlayabilir.
Sana ne desem boş. Git ağlat o zaman.
Bir yerde okumuştum. ‘Kendinden bir canavar yaratan, insan olmanın acısından kurtulur.’
Sana bol şans…
Elektrikler geldi!
Dur bitmedi sana daha soraxcacaaska...
Güle güle!